https://tamadres.com/media/magefan_blog/en-iyi-siirler2.jpg

Edebiyatın Güçlü Kalemlerinden En İyi 20 Şiir En İyi Derlemeler

Merve Kekeve
Ekleme Tarihi: Aralık 10, 2023

İnsan kalbinin bam teline basar, en özel duyguları içtenlikle anlatır şiirler. Türk ve dünya edebiyatının güçlü kalemlerinin şiirleri, apayrı kişiliklere sahiptir. Bir iki satıra sayfalar dolusu anlamlar sığdıran ve etkisi çok büyük eserler arasında yer alan şiir kitapları, edebiyat türleri arasında en çok okunan türlerden biridir. 


Bu yazımızda Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden en iyi 20 şiire yer verdik. İşte hislerimize tercüman olan en iyi şiirler;


Edip Cansever – Yerçekimli Karanfil


Sanki hiçbir şey uyaramaz

İçimizdeki sessizliği
Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri.
Başka değil, anlaşıyoruz böylece
Yaprağın daha bir yaprağa değdiği
O kadar yakın, o kadar uysal
Elleri getirin elleri
Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi. 


Nâzım Hikmet Ran – Memleketimden İnsan Manzaraları


Haydarpaşa garında

1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
- Galip Usta -
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
‘’ Kâat helvası yesem her gün ‘’ diye düşündü
5 yaşında.
‘’ Mektebe gitsem ‘’ diye düşündü
10 yaşında.
‘’ Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam ‘’ diye düşündü.




Turgut Uyar – Göğe Bakma Durağı


İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım

Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım


Ahmet Arif – Hasretinden Prangalar Eskittim


Seni, anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.


Ard-arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...


Cemal Süreya – Üvercinka


Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik. 


Özdemir Asaf – Yalnızlık Paylaşılmaz


Yalnızlık, yaşamda bir an,

Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.


Ya da kocaman bir yalan,

Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.


Bir düşün'de beni sana ayıran

Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.


Ataol Behramoğlu – Aşk İki Kişiliktir


Değişir yönü rüzgârın

Solar ansızın yapraklar;

Şaşırır yolunu denizde gemi

Boşuna bir liman arar;

Gülüşü bir yabancının

Çalmıştır senden sevdiğini;

İçinde biriken zehir

Sadece kendini öldürecektir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk, iki kişiliktir.


Cahit Zarifoğlu – Yedi Güzel Adam


Bu insanlar dev midir

Yatak görmemiş gövde midir


Bir yara açar boyunlarında

Kolkola durup bağırdıklarında


-Ya kurbanın olam

Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam


Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden

Durdular ite çakala karşı yarin kapısında


İsmet Özel – Evet, İsyan


Demirden sağnaklar altında uyur sevdiğim

göğsünde hazin ayak izleri eski Şubatların
onu yaralar kıpırdatıyor
ve o sertelmektedir yaralardan
kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri
saçları bukleli bir çocuğu öperek uyandıran
içimize güneşler bırakan nal sesleri.
Keserle yontulmuş bir ağzı var sabahın
varınca bayrakları, marşları duyuyorum
başım çılgınca sarsılan dallarla uğraşıyor
durup dineliyorum bütün taframla
bütün taframla, bütün yumruklarım, bütün
hantal yüreklerin olduğu orda.


Cemal Süreya – Beni Öp Sonra Doğur Beni


Şimdi

utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.


Ovadan

gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.


Taşarak evlerden taraçalardan

gelip sesime yerleşiyor.


Sesimin esnek baldıranı

sesimin alaca baldıranı.


Ve kuşlara doğru

fildişi: rüzgârın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.


Tahta heykeller arasında

denizin yavrusu kocaman.


Kan görüyorum taş görüyorum

bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
“uykusuzluğun sütlü inciri”
kovanlara sızmıyor.


Annem çok küçükken öldü

beni öp, sonra doğur beni.


Attilâ İlhan – Ben Sana Mecburum


Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 

Büyüdükçe büyüyor gözlerin 

Ben sana mecburum bilemezsin 

İçimi seninle ısıtıyorum. 


Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 

Bu şehir o eski İstanbul mudur 

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 

Sokak lambaları birden yanıyor 

Kaldırımlarda yağmur kokusu 

Ben sana mecburum sen yoksun. 


Cahit Sıtkı Tarancı – Otuz Beş Yaş


Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.


Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz;

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


Sabahattin Ali – Dağlar ve Rüzgâr


Bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır.
Rüzgâr burda tek başına bir hükümdardır.
Burda insan duman gibi genişler, büyür.
Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür.
Buralarda her düşünce sona yakındır,
Burda her şey bizden uzak, ‘O’ na yakındır.
Burda yoktur insanların düşündükleri,
Rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri.
Yanağıma çarpar geniş kanatlarını,
Ve anlatır mabutların hayatlarını.
Ara sıra kulağını bana verdi mi,
Ben de ona anlatırım kendi derdimi.


Edip Cansever – Ben Ruhi Bey Nasılım?


Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda

Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.


O ben ki

Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.


Nâzım Hikmet Ran – Henüz Vakit Varken Gülüm


Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter Rıhtımı’nda dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam’a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli
incecikten bir yağmurla karışarak.


Can Yücel – Sevgi Duvarı


Sen miydin o, yalnızlığın mıydı yoksa

Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat-sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi


Gülten Akın - Deli Kızın Türküsü


Sabahleyin


Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim

Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde

Eliniz beyazken uzatın isterim

Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim


Ben ışıklar konfetler bayramlar istemem

Uzanmışım gölgeliğe bir başıma

Şu uzaktan tükenmez yalnızlıktan

İçten içe ürküyorum ama

Böyle de iyiyim


Turgut Uyar – Büyük Saat


‘’ Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum ‘’...

ya da:
‘’ Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız ‘’


Orhan Veli Kanık – Altın Dişlim


Gel benim canımın içi, gel yanıma;

İpek çoraplar alayım sana;
Taksilere bindireyim,
Çalgılara götüreyim seni.
Gel,
Gel benim altın dişlim;
Sürmelim, ondüle saçlım, yosmam:
Mantar topuklum, bopsitilim, gel.


Ahmet Haşim - Gelmeden Evvel


Kalbim

Benim bir ormandı,

İsimsiz, asude,

Bir büyük orman;

Ve gölgelerinde revan

Olan hafi suların aks-i şevk-i müttaridi

Dağıtırken sükutu bihude,

Düşünürdüm ki, hangi gün, ne zaman,

Ne zaman

Girecektin o kalb-i mes'ude?


Etmeden zehr-bad-ı fasl-ı elem

Reng-i eşcar ü abı fersude,

Dolacak mıydı seslerin, bilmem

O tehi saye zar-ı mesdude?


Sanki hicrana bir teselliydi

Şeceristan-ı kalb içinde revan

Olan hafi suların musiki-i nevmidi.

Nilgün Marmara – Kuğu Ezgisi


Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.


Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!


Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir -
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!


Nilgün Marmara’nın En İyi Şiirleri için buraya tıklayabilirsiniz.


Sezai Karakoç – Monna Rosa


Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.


Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.


Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.


Yahya Kemal Beyatlı – Sessiz Gemi


Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

 

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

 

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

 

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

 

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

 

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.


Orhan Veli Kanık – Anlatamıyorum

 

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?


Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.


Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

 

Tüm şiir kitaplarını şefetmek için tamadres'i ziyaret edin. Nazım Hikmet şiir kitapları başta olmak üzere tüm şairlerin en iyi şiir kitaplarına en uygun fiyatlarla ulaşabilirsiniz. 


Bu Blog’u Sosyal Medya’dan Paylaş

Üye Ol

Etiketler: