https://tamadres.com/media/magefan_blog/gobeklitepe-tarihi.jpg

Dünyanın İlk ve En Eski Tapınağı Göbeklitepe Hakkında Her Şey!

Merve Kekeve
Ekleme Tarihi: Aralık 20, 2023

Göbeklitepe… İnsanlık tarihi hakkında bildiklerinizi yeniden sorgulatacak, dinler tarihi hakkında yeniden düşünmenizi sağlayacak, yerleşik tarih anlayışını ve bilgilerini değiştirecek Göbeklitepe arkeolojik çalışmaları, 1995 yılından beri Şanlıurfa’da devam ediyor.


Karl W. Luckert,
Göbekli Tepe kitabında yalnızca Göbeklitepe’nin sembollerinin ne anlama geldiğini ve mimari yapıyı anlatmıyor aynı zamanda neolitik çağ insanının araç ve gereçlerini, gizemlerini, yaşam eğilimlerini, din anlayışlarını, avcı toplumun davranış biçimlerini irdeleyerek bir insanlık tarihi çalışması sunuyor. Bu kitap aracılığıyla da Göbeklitepe hakkında merak ettiklerinizi öğrenebilirsiniz.








Göbeklitepe Kaç Yıllık?


İnşası MÖ 10.000 yılına kadar uzanan Göbeklitepe, İngiltere’deki Stonehenge’den 7.000 ve Mısır piramitlerinden ise 7.500 yıl daha eskidir. Yerleşik hayata geçişin kanıtı olan buğdayın atalarına da Göbeklitepe’de rastlanmıştır. 


İnşa edildikten 1000 yıl sonra üstleri insanlar tarafından kapatılan bu tapınaklar, günümüzde de devam eden kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılıyor. 


Bu yazımızda dünyanın ilk ve en eski tapınağı olan Göbeklitepe hakkında önemli ve ilginç bilgilere yer verdik. Haydi, Göbeklitepe’yi keşfetmeye başlayalım.



Göbeklitepe Nerede?


Göbeklitepe’nin tarihi, Mısır piramitlerinden ve İngiltere’de bulunan Stonehenge’den daha eskiye dayanıyor. İnançların ortaya çıktığı önemli bir dönemin izlerini taşıyan Göbeklitepe, tarihin bilinen ilk tapınağıdır. Yalnızca ilk olmasıyla değil en büyük tapınak olmasıyla da önemli bir yere sahiptir. Yapılan kazılarda şu ana kadar 20 tapınak tespit edilerek 6 tanesi gün yüzüne çıkarılmıştır.


Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 20 kilometre kuzeydoğusunda bulunan Örencik köyü yakınlarında buluyor ve yaklaşık olarak 300 metre çapında ve 15 metre yüksekliğinden geniş görüş alanına hâkim bir konumdadır. 


Türkiye’nin Kültürel Mirası ve Gezi Rehberi Anadolu Destanı kitabından da Göbeklitepe önemi ve tarihi hakkında detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz. 


Göbeklitepe Tarihi


Mağara duvarlarındaki avcılığı temsil eden resimlerden ziyade buradan hayvan figürleri tek ve kabartma olarak işlenmiştir. Bu da sanatsal açıdan farklı bir anlayışı etkileyici biçimde yansıtıyor. Tilki, boğa, aslan, akrep, yılan, yaban domuzu taşlar üzerine işlenmiş hayvan figürlerinden bazılarıdır. Bazı arkeologlar, bu hayvan figürlerini tapınağı ziyaret eden kabilelerin sembolü olarak nitelendiriyor.


Bölgede yapılan araştırmalar ve elde edilen bulgular, bir gerçeği daha gün yüzüne çıkardı. Önemli kültür bitkisi olan ve yüzlerce genetik varyasyonu bulunan buğdayın atası da ilk kez Göbeklitepe eteklerinde yetişmiştir.


Boyları 3 ila 6 metre arasında değişen T biçimdeki sütunlar, arkeologlar tarafından stilize edilmiş insan figürü olarak düşünülüyor. Sütunlar üzerine yansıtılan diğer figürlerden farklı olarak aşağı doğru iner biçimde tasvir edilen üç boyutlu aslan kabartması dikkat çekiyor. Bu aslan figürleri, neolitik dönemde aslanların Anadolu’da yaşamış olma ihtimalini güçlendiriyor. İnsanları tasvir ettiği düşünülen T sütunlarının ağırlığı da 40 ila 60 ton arasında değişiklik gösteriyor.


Göbeklitepe’nin Gizemi


Göbeklitepe’nin inşa edildiği dönemlerde insanlar, bitki toplayan ve hayvanları avlayan gruplar halinde sürekliliğini sağlıyordu. Büyük sütunların ve ağır taşların el arabaları, yük hayvanları olmadan kayalık bölgelerden iki kilometre taşınarak Göbeklitepe’ye getirilmesi için tarihteki insanların ilk defa bu kadar kalabalık bir şekilde bir arada olması gerekti.


Göbeklitepe’nin Keşfi ve Kazıların Başlaması


1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi ortak bir çalışma yürüterek bölgeyi incelemişler ancak çalışmalar üzerinde çok durulmamıştır. 1983 yılında tarlasını süren Mahmut Kılıç, tarlada bulduğu oymalı taşı müzeye götürdü ancak eser sıradan bir arkeolojik bulgu olarak Urfa Müzesinde sergilenmeye başladı. 


1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında ve Prof. Dr. Klaus Schmidt’in bilimsel danışmanlığında kazılar başlamıştır. 2007 yılında ise Klaus Schmidt, kazı başkanlığına getirilmiştir. 


2010 yılında 40 santimetre uzunluğunda ve 25 – 30 kilogram ağırlığında taştan yapılmış ve üzerinde hayvan figürleri bulunan insan başı heykeli çıkarılmış ancak iki gün sonra bu heykel, kazı alanından çalınmıştır.


Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bulgular, taş devri insanlarının bira içtiğini ortaya koymuştur. Şu ana kadar en büyüğü 160 litre kapasiteye sahip kireç taşına oyulmuş altı bira varili bulunmuştur. Kazı başkanı Schmidt, bulgular ışığında, insanların ekmek için değil, bira için tarıma başladığına ve bunun da ilk kez Urfa’da gerçekleştiğine kanaat getirmiştir.


Arkeologlar, tapınak kalıntılarındaki zeminlerin sıvıyı geçirmeyecek şekilde yapıldığına dikkat çekiyor. Hangi törenlerin yapıldığı tam olarak bilinmese de bir sıvı eşliğinde gerçekleştiği fikri oluşmuştur. 


Yıllardır tarih derslerinde göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği öğretilmişti ancak Göbeklitepe, bu tezi çürütüyor. Yerleşik hayata geçişin çiftçilik ve hayvancılıkla gerçekleştiği düşünülmektedir. Klaus Schmidt’e göre, avcı ve toplayıcı toplulukların Göbeklitepe gibi dini merkezlerde sürekli bir araya gelmeleri sonucu yerleşik hayata geçilmiştir. Kalabalık toplumların ibadet merkezine yakın olma isteği ve çevrede toplulukların ihtiyacı karşılayacak kaynakların bulunmaması gibi nedenlerle insanlar tarıma yönelmiştir. Kısaca; tarımsal faaliyetler nedeniyle yerleşik hayata geçilmemiş, dini mekânların yakınında kalma arzusu sonucunda yerleşik hayata geçilmiştir.


Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe 2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Geçici Listesi’ne alınmıştır.


Bu Blog’u Sosyal Medya’dan Paylaş